‘’Üslubumuz kimliğimizdir ‘’ diyor Cemil Meriç. Nasıl söylediğimiz , ne söylediğimizin kostümüdür. Ziya Paşa’nın ‘’Üslubu beyan, ayniyle insan’’ cümlesi, Mevlana’nın ‘’ Testinin içine ne varsa dışına o sızar ‘’ betimlemesi hep bu hakikatin ifadeleridir.
Bir kalbi kazanma ile kaybetme arasındaki ince çizginin adıdır üslup. Dalgıcı dibe çeken esrar, dipteki balığı yüze çıkaran ışıktır. Yol ve yordamdır, hedefe götüren pusuladır. Yol yordam bilmeden, pusula olmadan yola çıkanlar hedefine varamaz.
Buz gibi sesle saatlerdir anlatmadığı meramı, sıcacık bir nefesle, zülfü yâre dokunarak , saniyeler içinde muhatabının zihnine kazıyabilir insan. Zira kalbine dokunulamayan insanın, beynine ulaşmak zordur. Bu iş üslupla olur.
Dil aklın formudur. Aklın çalışma biçimi dile yansır. Ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz daha önemlidir. Kaş çatarak, parmak sallayarak ve afra tafrayla söylenen ifadeler, altın kaplı da olsa, hurda hükmündedir. Kötü bir üslûp, en basit hakikatlerin bile hazmını zorlaştırır.
Üslubu çirkin olanın, hiçbir kalitesinden söz edilemez. Çünkü üslup, hem teknik hem estetik bütünlük arz eder. İbn Haldun’a göre, zihinde ve hayalde beliren suretleri, estetik kalıplara dökme tarzıdır üslup.
Sözleri ifade biçimi, insanın iç dünyasını ele verir. Beyninde ve kalbinde mayalanan fikirler, dil vasıtasıyla vücut bulur. Dile gelen düşünceler insanın ya olgunluğunu ya da hamlığını ortaya çıkarır.
Üslup, manaya giydirilmiş kostümdür. Kostümü değerli kılan içindekiler, içindekileri güzel gösteren de kostümüdür. Her ikisini güzel ve anlamlı gösteren ise üslûptur.
’’Üslup, söylemek istediğimiz şey ile buna aracılık eden malzeme arasındaki hassas dengeye saygı duruşudur’’ der Gökhan Özcan. Üslup ile insanın ruhsal tekamülü arasındaki bağ , doğrudandır.
Belki de aynı konuda şimdiye dek söylenen tüm kelamlar aynı manada idi. Değişen sadece üsluptu. Kimi sözlerin hakiki anlamı, onların söylenişinde idi.
Söylemek var, söylemek var. Söylemekten söylemeye fark var. Bu fark , üslubun ayarını ortaya çıkartır. ‘’Doğuştan körüm, yardım edin’’ yazarak dilenmek te var, ‘’Bahar gelecek, ama ben yine göremeyeceğim’ diye arzu hali ifade etmek te.
Günümüzde halâ, olağanüstü yumuşak ve ince ifadeleri, onca sert ve yaralayıcı üslupla söylüyor insanlar. Zehri bala, balı zehre de dönüştürebiliyor bir anda. ’Sadi Şirazi’nin ‘’Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır ‘ sözü yankılanıyor dimağlarda .
Söylenen tek bir cümle, içinde muhatabın kişiliğini zedeleyen, onu rencide eden bir anlama sahipse, üzerinden geçen uzun yıllar onu unutturmaya yetmiyor. Kalbindeki soğukluk, sıcak kelimeler sunamıyor muhatabına.
Vezir etmesi gereken üslup , rezil ediyor insanı. Tatlı dille deliğinden çıkan yılan dahi, üslupsuz bir coğrafyada kol gezmiyor. Her şey incelikten , üslupsuz insan kalınlıktan kırılıyor.
Sadra şifa olacak nice kelam, nasihat ve hikmet dolu sözler, üslupsuzluğun tetiklediği şu zamanda, hayatın dışında bırakılıyor. Dikkatsizlik, özensizlik ve gamsızlık mayası ile yoğrulan üsluplar , kim bilir kimin canını nasıl yakıyor, kim neresinden ne kadar kırılıyor, farkına bile varılmıyor.
Üslupsuzluk basitlikle ilgili. Basitlikse en çabuk eskiyen şey. İnsanoğlu, modern çağa karakterini veren bu basitlikle, kötü bir iz bırakıyor kendinden. Kimsenin izi kimseninkine benzemiyor, çünkü üslubumuz parmak izimiz !.